Anadolu da Bir Masal Diyarı Şebinkarahisar…

Posts tagged “manastır

Tarihsel, Yöresel ve Kültürel

ŞEBİNKARAHİSAR’IN DÜNYACA ÜNLÜ ŞEBİN CEVİZ’İ

Şebin Cevizi, Şebinkarahisar İlçesi kökenli bir ceviz çeşidir. Kıyı bölgeleri hariç, ceviz yetişen tüm yörelerde yetişir. Özellikle geç donların görüldüğü yerlere tavsiye edilir. Çok verimlidir meyve salkımı 2-4’lü olur. Oval bir meyve yapısına sahiptir. İnce kabuklu, kabuktan kolay ayrılır. İçi dolgun, Çeşidin orjinindeki ortalama meyve ağırlığı 9,40 – 12 gr, iç randımanı % 63 – 67, yağ içeriği % 69 – 40, protein % 17 olarak belirlenmiştir. Çiçekleri ( homogamous ) kendine verimlidir. Bilecik, KR-2 (Y-1) çeşitleri ile tozlanır. Şebin cevizi kendi yöresinde Şebinkarahisar’da Eylül ayı sonlarında hasat edilmektedir. Şebin Cevizini Değerli Kılan Özellikleri ;

– Yan dallarda yeterli oranda meyve teşekkülü.
– Salkımda en az 2-4 adet meyve sayısı.
– İnce kabuk.
– İç cevizinin kabuktan kolay ve bütün olarak çıkması.
– Açık renkli iç ceviz.
– Düşük Oranda iç büzüşmesi.
– Geç yapraklanma nedeni ile ilkbahar geç donlarına tolerans.

Şebin Cevizinin Ekonomik Değeri ; Şebin ceviz çeşidinin kurağa ve güneş yanıklığına hassas olması nedeniyle, özellikle Haziran – Eylül ayları arasında iç ceviz kalitesi üzerine mutlak manada etki eden su sıkıntısı çekilen yerlerde ilave sulamalara çok önem vermek gerekmektedir. Hasat Zamanının yeşil kabuğun kavlamaya başladığı zamana kadar geciktirlmesi iç cevizde fevkalede kalite kayıplarına neden olan kararmalara sebebiyet vermektedir. Sulama sıkıntısının olamadığı ve güneş yanıklığı durumunun gözlenmediği yerlerde Şebin cevizi çeşidinin iç ceviz olarak değerlendirilmesi iyi bir seçenek olacaktır. Kapama ceviz bahçelerinin en az Beş dönüm olması gerekmektedir. Beş dönümlük bir Şebin ceviz bahçesinden tam verim çağında İki ton birinci sınıf ürün alınması mümkündür. İç kurdu, sulama ve güneş yanıklığına dikkat etmek şartıyla Şebin cevizinin iyi özelliklerde ve kârlı bir çeşit olduğunu söylemek mümkündür.
Şebin Cevizinin Faydaları ; Ceviz damar tıkanıklığını ve kanın pıhtılaşmasını önler, kan dolaşımını düzenler, kan pıhtılarını bozar, damar koruyucudur, antialerjik özellik gösterir, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını düzenler, protein 99 sentezini teşvik eder, serum kolesterolünün azalmasını sağlar, bağışıklık fonksiyonları korur ve anormal antikor oluşumunun engeller. Ceviz şeker hastalığının tedavisinde de kullanılmaktadır. Mide, bağırsak, sindirim sistemi bozukluğunu giderir, sinir sistemini dengeler. Grip ve nezleye iyi gelir. Öksürüğü keser. Vücudu soğuktan korumak için de yenir. Yorgunluğu ve bitkinliği giderir, zindeleşmeyi sağlar. Zehirlenmelere ve zehre karşı etkilidir, ishal kesicidir, cildi temizler, siğil giderir. Kandaki zararlı kolesterolün birikmesini önleyen ve yüksek kolesterolü düşüren Şebin Cevizi bol miktarda C, B1, B2, A ve E vitaminleri içerir. Omega 3 ve Omega 6 gibi çoklu doymamış yağ asitlerini yüksek oranda içerir. Cevizin kabukları ve yaprakları da birçok hastalık için tedavi edici özelliktedir. Ayrıca beyin için gerekli olan gümüş iyonlarını da ihtiva ederek, insan sağlığı için önemlilik arz eden ideal bir meyvedir. Bilimsel çalışmalar sonucunda cevizin ‘Tokoferol’ içerdiği, bu maddenin prostat kanseri riskini azalttığı, hipoglisemik, antifungal, antiviral, tümör engelliyici özelliklerinin olduğu belirlenmiştir. Son epidemiyolojik çalışmalar, sert kabuklu meyvelerin kalp-damar hastalıklarının neden olduğu ölüm oranlarını azalttığını göstermektedir.

1915 ERMENİ OLAYLARI ( ŞEBİNKARAHİSAR İSYANI )

1860 tarihi, Ermeniler için Milliyetçilik hareketleri cereyanlarının kuvvetle yayıldığı dönemin başlangıcıdır. 1860’lardan sonra İmparatorluğun zayıflaması ve dış tahriklere paralel olarak Ermeni Cemiyetleri birbiri peşi sıra kurulmaya başlamıştır. 1860 da Hayırsever Cemiyeti, 1870 – 1880 yılları arasında, Araratlı, Okul Sevenler, Doğulu, Kilikya Milliyetçi Kadınlar Cemiyeti ve Ermenistan’a Doğru Cemiyeti kurulmuştur. 1887 yılında Kafkaslı Ermeni’lerden Avedis Masar bey ve karısı Maro tarfından Marksist Hınçak Komitesi, 1893 Sason isyanı, 1895 Babıali Gösterisi, 1895 yılında Zeytun isyanı, 1 Haziran 1896 yılında Van isyanı, 1904 İkinci Sason İsyanı birbirini izlemiştir. 23 Temmuz 1908 Meşrutiyetin ilanından sonra komite faaliyetlerinde bir sükûnet görülmüştür. Bu sükûnet 1914 I. Dünya Savaşına kadar devam etmiş, savaşın başlamasıyla birlikte komitelerin faaliyetleri hızla artmış tertipli ve sitemli isyanlar birbirini izlemiştir. Yoğun şekilde Ermeni’lerin bulunduğu Şebinkarahisar’da bu isyanlardan nasibini almıştır. Şebinkarahisar Ermeni İsyanı hazırlıkları 1914 yılında başlamıştır. 10 Şubat 1915 tarihinde Suşehri’nden Erzincan’a Zara gönüllü takımını götürmekte olan Mülazım Nuri Efendi kuzeye bağlı Pürk köyünde bir hayvanın değiştirilmesi zorunluluğunda kaldığında, köy muhtarı Agop’tan kira ile bir hayvan bulunmasını istemiş, muhtar Agop 210 hanelik köyde bir tek hayvan olmadığını olsa bile bile vermeyeceklerini söylemiştir. Mülazım Nuri Efendi, savaşta olduğumuzu, havanların bugün için lazım olduğunu ve esirgemesinin yurda ve ulusa hainlik olacağını ihtar etmiştir. Bu sözden köpüren Muhtar Agop belindeki tabancasını çekerek subaya ateş etmeye başlamış ve bir yandan da “ Ey Ermeniler evlerinizdeki silahları hangi gün için saklıyorsunuz haydin bakalım iş başına “ diye bağırarak köyü silahlı ayaklanmaya ve silahsız askerleri öldürmeye teşvik etmiştir. Muhtarın teşvikinden cüret alan Ermeniler derhal saklı silahlarını çıkararak gönüllü takımını üzerine saldırmışlar başta Mülazım Nuri Efendi olmak üzere bir çok gönüllüyü şehit etmişler ve bir çoğunu da yaralamışlardır. Bu olay Şebinkarahisar Ermeni İsyanı’nın ilk belirtisidir. Durumun haber alan Hükümet gerekli tedbirleri alarak isyanın etrafa yayılmasına engel olmuş, yapılan aramada sadece Pürk Köyünde 200 tüfek, 400 tabanca, 10.000 mermi, 150 kama ve 52 kapsüllü bomba ele geçirilmiştir. Aramalar tüm sancağa teşmil ettirilmiş ve neticesinde 5 kazada 870 tüfek, 1052 tabanca, 756 kesici alet, 1920 bomba ve bir teneke bomba kapsülü ele geçirilmiştir. I. Dünya Savaşı dolayısıyla Şebinkarahisar sancağında ki erkek nüfusunun 4/3 ‘ü askere alınmıştı askere alınanların arasında Ermeni’lerde vardı, fakat Ermeni’ler askerlik yapmaya değil silah kaçırmaya gitmişlerdi. İstanbul’da faaliyette bulunan Taşnak Sutyan, Hınçak Veregazniyal, Ramgavar gibi Ermeni komitelerinin müştereken almış oldukları karara göre ;

– Ermeniler takım, takım silah ve cephanelerle askerden kaçacaklardır.
– Cepheye gitmemiş olan Ermeniler olay çıkarmak, tedhişler yapmak suretiyle Türk askerlerini, ailelerini ve köylerini korumak için cepheden kaçmalarına mecbur edileceklerdir.
– Seferberlik, askeri ulaşım tertibatını güçleştirmek için asker, yiyecek ve cephane konvoyları vurulacaktır.
– Ruslar hududu geçer geçmez silaha sarılacak ordu iki ateş arasında bulundurulacaktır.
– İtilaf devletleri hesabına casusluk yapılacaktır.
– Türklerin moralini bozmak, askerden kaçmalarını temin için propaganda yapılacaktır.
Alınan bu kararlar yurdun her yanındaki Ermenilere duyurulmuştu. Alınan kararlar tahrik ve teşvikler sonucu, cepheye giden Ermenilerden 450’sinin cepheden kaçtığını söylersek diğer kaçan Ermeni’lerle birlikte bunların silahsız Türkler için ne büyük tehlike teşkil ettiği kolayca anlaşılır. Cepheden kaçan Ermenileri teşkilatlandırmak üzere görev alan komiteciler Hususoğlu Vahanik, Ermeni Murahhası Vağnak, Yaycı Papazı Sponyon, Ziberili (Akbudak) Kuyas, Karagözoğlu Humayak, mahkeme azası Hosrof ile Koçhisar’ın Göğdin köyünden Murat isminde ki Ermeni’lerdi. Ermeni’ler kendi aralarında yaptıkları toplantıda Hususoğlu Vahanik’i Ermeni Cemiyetleri Başkanlığına, Göğdinli Murat’ı Başkumandan, Karagözoğlu Hamayak ve Yaycı Papazı Sponyon’u ise Alay Komutanı olarak seçmişlerdi.
Teşkilat için gerekli tüfek tabanca ve mermiler Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun Taşnak Sutyan Hınçak cemiyetleri marifetiyle elde edilerek içerilere gönderiliyor, bomba, kelepçe ve kesici aletler ise bu komiteler tarafından hazırlattırılıyordu. Şebinkarahisar Ermeni komiteleri ile diğer Ermeni komitelerinin teşkilatlandırılmasında bu teşkilatlara maddi ve manevi yardım yapılmasında en büyük rolü Penganlı Paşa Mıgırdıç isminde deri tüccarı bir Ermeni oynamıştır. Deri toplamak bahanesi ile yıllarca yöredeki tüm Ermenilerle sıkı ilişkiler kurmuş bulunan bu komiteci Ermeni dikkatleri çekmiş ve Hükümet tarafından takibe alınmıştır. Bu takibat neticesinde Şebinkarahisar’ın Tamzara Mahallesinde ki un fabrikasında silah namlusu ve benzeri harp araçları yapılan bir imalathane ortaya çıkarılmıştır. İmalathanede komitenin o yıl yaklaşmakta olan bayramda camilerde toplanacak olan Türk erkeklerinin bir anda yok edilmesi hakkında alınan kararı da ele geçirilmiştir. Kararda köy ve kasabalara ayrılan müfreze miktarları ve silah durumları da tespit edilmiştir. İmalathanenin ele geçirilmesiyle Hükümet işin üzerine sıkı gitmeye başlamış, askerden kaçan Ermenilerin yakalanıp cepheye sevk edilmesi ve silah aramalarına hız verilmiştir. Bu çalışmalar neticesi 1915 yılı Haziran ayında 150 kadar Ermeni asker kaçağı yakalanmış yakalanan asker kaçaklarından bir kısmı sabah erkenden askerlik şubesine gönderilmiş geri kalanlarda kilise altında ki yoldan askerlik şubesine götürülürken komite tarafından görevlendirilen Ermeniler muhafız jandarmaları şehit edip Ermenileri kurtarmışlardır. Kurtarılan Ermeniler derhal silahlandırılarak diğer Ermeni kaçakları ile birlikte silahlı bir grup oluşturulmuştur.
Şebinkarahisar Ayaklanmasının ilk günü jandarma Komutanı Vasıf, Polis Memuru Tevfik, Tahsil Memuru Kızıloğlu Emin Bey dahil olmak üzere 76 Türk şehit edilmiştir. Ermeniler kaleye çekilip kendilerine burayı üs olarak seçmişler ve tüm askeri ağırlıklarını buraya taşımışlardır. Ayaklanmanın ikinci günü Suşehri Ermenileri Ezbider ( Akıncılar ) Papazı Kirih’in kumandası altında kaleye geçmeye muaffak oldular. Takviye kuvvetin gelmesiyle ayaklanma daha da şiddetlendirilmiştir. 2. günü sokak kavgalarında ve kaleden atılan mermilerle şehit olan Türk sayısı 152 yi bulmuştur. Ayaklanmanın 3, gününe kadar Şebinkarahisar’a hiçbir yerden yardım gelmedi. Ayaklanma mevcut jandarma ve polislerle, cepheye gönderilmek üzere toplanmış 120 kadar asker ve pek az sayıdaki Milis kuvvetleri ile bastırılmaya çalışılmıştır.
Ayaklanmanın 4, günü Suşehri’nden Erzincan’a gitmekte olan Binbaşı Ali Bey ( Ali Çetinkaya ) kumandasında ki askeri birlikte bulunan silah ve cephanenin bir kısmı Şebinkarahisar’a gönderilmiştir. Öğleye doğru Giresun’lu kâtip Ahmet Bey kumandasında 35 kişilik bir milis kuvveti, akşama doğru da Sivas Valisi Muammer Bey beşinci günü sabahı Sivas talimgâhından ayrılmış bir alayla fırka komutanı Neşet Paşa ve Erzincan’dan Yüzbaşı Vasfi Raşit Bey ( Vasfi Raşit Sevük ) kumandasında bir bölük ile Şebinkarahisar’a geldiler. 4. günü akşamına kadar Türkler’den şehit olanların sayısı 197 kişiyi buldu. Ermeni’lerin kaybı ise 28 kişidir.
Sivas Valisi Muammer Bey Ermeni’lere bir heyet göndererek ayaklanmadan vazgeçmelerini, isteklerinin nelerden ibaret olduğunu açıkça bildirmelerini, ayaklanmaya son verildiği takdirde isteklerinin uzlaşma yolu ile halledilebileceğini bildirdi. Vali’nin bu teklifini Ermeni’lerden bir kısmı kabul etmek düşüncesini ileri sürmüşler, ancak bunlar Papaz Kirih ve Komiteci Antranik Ozanyan tarafından derhal kurşuna dizilerek diğerlerine ibret olmak üzere kale burçlarına asılmışlardır. Ermeni’lere gelen heyete isteklerinin yalnız ve yalnız Ermeni istiklali olduğunu ve bununda ancak ermeni silahı ile elde edilebileceğini bildirmişler, uyuşma yolu ile mesele halledilemeyince savaş olanca şiddeti ile tekrar başlamıştır. Onuncu günü asker ve halktan şehit olanların sayısı 362 ve yaralı sayısı ise 117’ye ulaşmıştır. Ermeni’lerin yaralı ve ölü sayısı ise sadece 97 kişidir.
İsyanın bir an önce sona erdirilmesi için şehrin dışında Küpelibahçesi mevkiinde Ermeni’lere ait iki ev boşaltılarak ateşe verilmiş ve kaleye haber gönderilerek isyandan vazgeçmezler ise diğer tüm evlerin yakılacağı ihtar olunmuştur. Ancak bu durum aksi tesir yapmış ve galeyana gelen Ermeni’ler gerek kaledeki, gerek kasabadaki önlerine çıkan her evi ateşe vermişlerdir. Birkaç saat içerisinde kale ve tüm kasaba ateş içerisinde kalmıştır. 14. gün isyan bütün hızı ile devam ederken Yüzbaşı Vasfi Raşit Bey’in bölüğünden ayrılan bir kuvvetle kaleye yapılan çıkış harekâtı maalesef başarısızlıkla sonuçlanmış ve harekata katılan kuvvetin 4/3 ü Ermeni bombaları ile şehit edilmiştir.
Bu haliyle isyanın bastırılması mümkün görülmeyince top kullanılmasına karar verilmiş ve Sivas’tan getirilen toplar Bayramköy sırtlarına yerleştirilip Ermeni’lere teslim olmaları aksi takdirde kalenin topa tutulacağı ihtar edilmiştir. Ermeni’ler görüşmeyi kabul etmişler ve isyanın 18. günü üç görüşme yapılmış, sonunda da ertesi gün isyana son verilmesi kararlaştırılmıştır. Kaledeki ermeni harekâtını ve görüşmeleri Vahanik, Kirih, Spanyon ve Humayak idare etmekteydiler. Başkomutan olarak seçilmiş bulunan Göğdinli Murat 400 kişilik silahlı bir kuvvetle isyancıların yardımına koşmuş ancak alınan tedbirlere Ermeni Murat’ın Şebinkarahisar’a girmesi engellenmiştir.
Ertesi günü isyana son verilmesi kararlaştırılmış iken, gece saat 24:00 de isyancılar kaleden çıkarak bir yarma harekâtına başlamışlardır. Türk mahallelerine karşı yürütülen bu saldırı püskürtülmüş kale yolu da tutulduğundan kaleye dönemeyen Ermeni’ler bu defa Tamzara Mahallesine doğru kaçmaya başlamışlardır. Tamzara halkının gösterdiği insanüstü direnme karşısında buraya giremeyen 2.000 kadar silahlı Ermeni Tamzara ırmağından Kabaktepe mevkiine geçerek Eskiköy sırtlarından Kıllıbaba Ormanlarına sığınmak zorunda kalmışlardır. Binbaşı Asım Bey kumandasında ki takip müfrezesiyle 3 – 4 gün bu ormanlarda çarpışan Ermeni’ler daha sonra bu ormanlardan çıkarak Rus sınırına kadar müfreze önünde kaçmışlar ve Rum’ların ihaneti yüzünden büyük çoğunluğu Rusya’ya kaçmaya Muaffak olmuşlardır.
Ermeni’lerin bu nankörce isyanı neticesi 403 Türk şehir olmuş ve 176 Türk yaralanmış, şehir tamamıyla bir harabe haline gelmiştir. İsyanın bastırılmasında Şebinkarahisar mutasarrıf vekili Kayseri’li Ahmet Bey’in ve Ermeni’lerin Tamzara’ya girmesine engel olmada Tamzara’lı Kodbaş Mustafa’nın büyük yararları olmuştur.

ŞEBİNKARAHİSAR KALESİ ( KARAHİSAR KALESİ )

Şebinkarahisar Kalesi İlçenin güney ve güneydoğu yönünde Hacıkayası diye isimlendirilen bazalt bir tepe üzerinde yükselir. Karahisar kalesi, iç ve dış kale olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Kale üzerine oturduğu toprak zeminden 200 – 450 metre yüksekliktedir. Kalenin batı yönü nispeten çıkışa elverişli, diğer yönleri ise uçurumdur. Dış kale ve iç kalenin batı ve güney bölümünde 21. yy. başlarına kadar yetmiş kadar ev mevcuttu. 1915 Ermeni isyanı ve ondan sonraki zamanlarda evler ve cami tamamıyla tahrip edilmiştir. 1920’lerden sonra define arayıcıları nedeniyle temellerde ortadan kaldırılmıştır. Kule denilen iç kale yüksek duvarlardan ve surlardan oluşmuştur. Burada üç katlı bir saray ve kaya içerisine oyulmuş bir zindan mevcuttur. Dış kaleye giriş tek yol iki kapı ile, iç kaleye giriş tek kapı ile sağlanmıştır. Dış kalenin hemen her yönünde sarnıçlar yer almıştır. Yapılan incelemeler ve mimari tarzından anlaşıldığı üzere kale Romalılar tarafından yaptırılmıştır. Elde edilen bilgilere göre kale Bizans ile Araplar ve Selçuklular arasındaki savaşlarda daha sonra Anadolu Beyliklerinin kendi aralarındaki savaşlarda yöre halkına sığınak görevi üstlenmiştir.Dış Kale ; Dış Kale’nin giriş kapısına bugün hâlâ özelliğini koruyan kayaya oyma merdivenlerle ulaşılır. Giriş kapısı yarı daire planlı iki kule arasına yerleştirilmiştir. Dış Kale’de dikkat çeken önemli yapılardan birisi kuzeybatı uçta yer alan oval planlı burçtur (kızlar kalesi). Dış kalenin güney ve doğuya bakan kısımlarında kuleler oldukça haraptır. Dış Kale’de değişik büyüklüklerdeki kayaya oyma su sarnıçları ve yapı kalıntıları mevcuttur. En büyük su sarnıcı kırk badal ismiyle anılan su sarnıcıdır.

İç Kale ; İç Kale XI. yüzyıl Türk mimarisinin özelliklerini taşıyan sekizgen bir kule ve onu çevreleyen dikdörtgen bir avludan oluşmaktadır. Dış avludan 15 – 20 metre içerideki kayalık zemine kurulu olan iç kaleye kulelerden desteklenen bir kapıyla girilir. İç Kale’nin kuzeybatı köşesinde sekizgen planlı dört katlı bir kule bulunmaktadır. Bu burca basık kemerli ( 1,54 – 1,90 metre ) kapıyla girilir. Kırk iki basamaklı bir merdivenle yukarıdaki mazgal siperlerine ulaşılır. 27 m yükseklikteki kulenin, kapının açıldığı yüzey hariç tutulursa, her yüzünde yedi pencere bulunur. Kulenin 2,70 m güneyinde 6,20 x 4,20 metre ebadında, 8 metre derinlikte alttan kayaya oyulmuş, üzeri moloz taş ve horasan harcı ile örülmüş bir sarnıç bulunmaktadır. İç Kale surları büyük kule dışında yarı daire planlı dört küçük kuleyle takviye edilmiştir. Şebinkarahisar Kalesi’nin kimler tarafından ne zaman yapıldığı belli değildir. Tarihsel kaynaklarda Pers (M.Ö. 550 – 331), Pontus (M.Ö. 293 – 65) ve Roma (M.Ö. 65 – M.S. 226) hakimiyetinde olan kalenin ilk onarımı, Roma komutanı Pompeyüs tarafından yapılmıştır. M.S. 226–591 tarihleri arasından Sasani hakimiyetinde kalan Şebinkarahisar Kalesi, M.S. 591’de Bizans hakimiyetine geçmiştir. Bizans kralı Justinianus tarafından bu dönemde (M.S. 591) onarılan kaleye, M.S. 645’ten itibaren Müslüman Arap akınları düzenlenmeye başlamıştır. M.S. 778’de Emevi kumandanı Yezid Usayd Al Sulami tarafından ele geçirilen kaledeki Müslüman hakimiyet Abbasiler döneminde gerçekleşmiştir. M.S. 1074’te Anadolu’daki ilk Türk beylikleri olan Danişmendliler ve Mengücek beyliklerinin ortak fethiyle Türk hakimiyetine giren kaleye önemli ilaveler ve onarım, bu dönemde yapılmıştır. Mengücek beyi Fahrettin Behramşah, oğlu Muzafferüddin Mehmet’e yıkık olan surların onarımı, bir cami ve saray yapılması talimatını vermiştir.

Muzafferüddin Mehmet tarafından günümüzdeki görüntüsüne kavuşturulan kale, M.S. 1128’de Anadolu Selçuklu Devleti’nin, daha sonra sırasıyla İlhanlılar, Eretna Devleti, Kadı Burhanettin Devleti, Karakoyunlular ve Akkoyunlular’ın hakimiyetine geçmiştir. 1473’te Fatih Sultan Mehmet ile Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan arasında geçen Otlukbeli savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine geçen kale, 1647’de Evliya Çelebi tarafından şöyle tanımlanmaktadır: “Kale göğe uzanmış bir dağın tepesinde yedi köşe bir kaledir. İlk bakışta direksiz ve serensiz kalyın gemi gibi görünür. Duvar kalınlığı 70 ziradır (75 – 90 cm). 70 burç, 100 bedendir, çevresi 3600 adımdır. Hendeği yoktur. Üç kat demir kapıları vardır. Gece gündüz bekçilerce korunan kale içinde 70 ev vardır. Kale içinde bir fatih camii de vardır. Diğer hayır kurumları ve camileri kasabadadır. (1600 hane, 3 tekke, 4 han, 7 ilk mektep, 750 dükkân)” 1915 Ermeni isyanı, 1939 Erzincan depremi ve diğer tabii olayların etkisiyle tahribata uğrayan kale en son 2003 tarihinde onarım görmüştür.

ŞEBİNKARAHİSAR – TAŞHANLAR

Şebinkarahisar Kalesi’nin kuzey eteklerinde yer alır. Taşhanlar XVII. (17) Yüzyılda Şebinkarahisar Sipahi Reisi olan Taban Ahmet Ağa tarafından yaptırılmıştır.
Şebinkarahisar Kalesi ve Orta Mahalleye giden yolun her iki tarafında yer alır. Yeri kara taştan, kemerli, kâgir bir yapı olan bedestenlerin hepsi iki katlı idi, ayrı, ayrı giriş çıkış kapıları mevcuttu, ortalarında ışık alabilmeleri için delikler vardı, bedestenin tam ortasında ise bir avluya yer verilmiştir. Kuzey cephesinde dışarıya dönük beş adet kemerli dükkânların olduğu kısım bulunmaktaydı. Taş Hanların bu özellikleri tipik Osmanlı Taş Hanları mimarisinin en güzel örneklerinden biri olduğuna işaret etmektedir. 1915 yılından 1939 yılında ki büyük Erzincan depremine kadar cezaevi olarak kullanılmıştır. 1939 depremi ile büyük zarar görmüştür, büyük bir bölümü yıkılan bedesteni insanlar taşı, demir ve kurşunları için de tahrip ettikten sonra kaderlerine terk edilmiştir. Bedestenin bir tarafına daha sonra yeni dükkânlar yapılmıştır.
Koruma altına alınan bedestenin temizlenmesi ve etrafının çevrilerek daha fazla tahribata uğramaması için belediyece bir çalışma yapılmış ama yeterli olmamıştır. Bu bedestenleri halk kendi arasında Taşhanlar olarak adlandırılmaktadır. Şebinkarahisar’ı gezmeye gelen yerli ve yabancı turistlerin ziyaret ettikleri nadir yerlerden birisi olan taşhanların mülkiyet sorununun çözülerek restore edilmesi ve korunması için, yetkililerin sahip çıkmasını bekliyor.

ŞEBİNKARAHİSAR – MERYEM ANA KLİSESİ / MANASTIRI

Şebinkarahisar Meryem Ana Manastırı, Hristiyanlığın ilk yayılmaya başladığı tarihe ait bir kaya tapınağıdır. Panaia ve Surp Sarkis adlarıyla da bilinir. Üç katlıdır. Şifahane olarak da kullanılmıştır. Giresun ilinin Şebinkarahisar ilçesinin 11 km. doğusunda bulunan Sarıyer Köyü Kayadibi Mahallesindedir. Manastırın Trabzon Rum İmparatorluğu zamanından kaldığı sanılmaktadır. Bununla beraber kitabesi günümüze ulaşamamış, kaynaklarda da onunla ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Köyün doğusunda ki yüksek kayalar da yer almaktadır. Yapısı bakımından yekpare bir kayanın içi oyularak yapılmış olan manastır 4 katlı olup, dördüncü katı kilisedir, diğer katlar çeşitli hizmetlere elverişli 32 odadan oluşmaktadır. Duvarları resimlerle süslenmiştir. Bazı kaynaklara göre Manastır’ın 481 – 490 yılları arasında kurulduğu belirtmektedir. Osmanlı döneminde en parlak ve görkemli zamanlarını yaşayan manastırın bugünkü kalıntıları 19. yy. dan kalmıştır.Araştırmacılara göre Ortaçağ’da manastır yanmış fakat 19. yy. da onarılıp yenilenmiştir. 1939 depreminden sonra manastıra çıkış iniş oldukça zorlaşmıştır. Manastır’ın deprem ve yangın nedeniyle yatakhane ve öğrencilerin konaklama bölümleri tamamen yanmış, derslik, kilise, yemekhane ve çeşme yok olmuştur. Trabzon’da ki Sümela Manastırı’ndan sonra Türkiye’de bulunan en büyük kayaya oyulmuş manastırdır. Yalnızca küçük bir şapel şeklindeki kilisenin duvarlarında İncil’den alınma sahneleri içeren freskler bulunmaktaydı. Şebinkarahisar Meryem Ana Manastırı günümüzde bakımsızlıktan ve define arayıcılarının tahriplerinden oldukça zarar görmüştür, gerçek anlamda yetkililerin ilgi ve alakasının yanında restore edilmeyi, koruma altına alınmayı beklemektedir.


ŞEBİNKARAHİSAR – ATATÜRK EVİ MÜZESİ

Şebinkarahisar Atatürk Evi ve Müzesi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 11 Ekim 1924 de Şebinkarahisar’ı ziyareti esnasında bir gece kaldığı geleneksel Şebinkarahisar evlerindendir. Evin gerçek sahibi Tüfekçizade Mustafa Ertem’dir. İlçenin merkezinde bulunan ev ahşaptan yapılma olup iki kattan oluşan sade bir binadır.
Evin iki yana eğimli çatısının altında köşk odası vardır, evin önü çıkmalı üçgen alınlıklıdır, mahalli yapı malzemesi kullanılmıştır, 10 adet taş basamaklı merdivenin bulunduğu ana giriş kısmından iki kanatlı ahşap bir kapı ile içeri girilmektedir. İkinci katın üzerinde yarım kat halinde ki ön cepheden görünmeyen çatı katı mevcuttur. Bu çatı katına da ikinci kattan dönerli ahşap bir merdivenle çıkılmaktadır.
Bu ev daha sonra Maliye tarafından istimlâk edilmiş ve Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından “100. yıl Kutlama” programı dahilinde tahsis edilen 3 Milyon TL harcama yapılarak tamiri ve yenilemesi  yapıldıktan sonra 1932 senesinde evin içerisinde yapılan çeşitli çalışmalar sonucu ev o tarihlerdeki aslına uygun şekilde düzenlenip, döşenmiştir. 11 Ekim 1982 tarihinde Atatürk’ün Şebinkarahisar’a gelişinin 58. yıldönümünde “Atatürk Evi ve Müzesi” olarak ziyarete açılmıştır. Maliye ve Gümrük Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğünün 02 Mayıs 1986 gün ve 3121-749/16781 sayılı yazısıyla mülkiyeti Hazineye ait olan bu yapının Kültür ve Turizm Bakanlığında olan tahsisi kaldırılarak, Şebinkarahisar Belediyesi’ne tahsis edilmiştir. Müze’de Atatürk’ün ve yaverinin kaldığı odadaki yataklar, çalışma masası, koltuk ve sandalyeler, kanepeler, piyano o günkü hali ile ve diğer tarihi nitelikleri olan bazı eşyalarla yöresel etnografik çeşitli eserler sergilenmektedir. Şebinkarahisar Atatürk Evi ve Müzesi içerisinde 500 kitaplık bir Atatürk Kütüphanesi ve resimlerle Atatürk Köşesi de yer almaktadır. Teknik ve uzman elemanı olmayan müzenin, önemli günlerde ve talep dahilinde belediyece görevlendirilmiş memurlar tarafından ziyarete açılmaktadır.

ŞEBİNKARAHİSAR – İSTİKLAL ( BELEDİYE ) ÇEŞMESİ

Eski Belediye binası önüne, 1927 yılında Belediye Başkanı Hüsnü Bey zamanında yaptırılmıştır. 1985 yılında ilçe meydanına taşınmıştır. Ahşap kırma bir çatıya sahiptir, çatı içerden sıvanmıştır. Sıva üzerleri ise kalem işi çeşitli motifllerle süslenmiştir. Çeşmenin su haznesi top, mermi ve ayyıldızlarla süslenmiştir. İlçe meydanında bulunan Şebinkarahisar İstiklal Çeşmesi, Şebinkarahisarlıların buluşma yeridir.


ŞEBİNKARAHİSAR – FATİH CAMİİ

Şebinkarahisar Fatih Camii, Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalmadır. Fatih Sultan Mehmet Otlukbeli Savaşını kazandıktan sonra Şebinkarahisar’a geldiğinde, bu gelişinin anısı olarak bir cami yapılmasını emretmesi üzerine Şebinkarahisar Fatih Camii yapılmaya başlanılmış ve yapımı 5 yıl sürmüştür.
Ahşap olarak yapılan cami tarihinde iki defa büyük yangın görmüştür, birinci yangından sonra onarılmış fakat 1886 tarihinde ki ikinci yangında tamamen yanarak yok olma noktasına gelmiştir. Mutasarrıf Resih Paşa ve Defterdar Mahmut Nedim’in öncülüğünde 1888 tarihinde Şebinkarahisar halkından da yardım alınarak şimdiki Fatih Camii yeniden yapılmıştır, dikdörtgen planlı ibadet mekânının üzeri altı kubbe ile örtülmüş ve böylece Osmanlı mimarisindeki ulu cami plan tipi burada uygulanarak inşa edilmiştir. Kitabeleri olmadığından yandıktan sonra yeniden yapılışı ve banisi ile ilgili bilgiler karanlıkta kalmıştır… 1939 yılında yaşanan büyük Erzincan depremi Şebinkarahisar’da da oldukça etkili olmuş ve büyük hasar yaratmıştır, Fatih Camiinin kubbeleri çökmüş, halıları yırtılmıştır. Kaymakam Mukadder Öztekin’in çabaları ile 1950 yılında onarılmış ve kurulan Fatih Camii koruma ve Güzelleştirme Derneği vasıtasıyla onarım ve ihtiyaçları karşılanmaya başlamıştır. Şebinkarahisar’da yaşanan 1915 yılında ki Ermeni isyanında ve Rum isyanlarında tahrip edilen ve saldırılara maruz kalan caminin duvarlarında ki mermi izlerini görmek mümkündür. Tamamen kesme taştan yapılan Fatih Caminin ana mekânı içerden dört adet büyük taş sütunlarla taşınmaktadır, binanın çatısı ise Şebinkarahisar Fatih Camii içerden düz görünmesine rağmen dışardan kubbeli olarak yapılmıştır. Caminin giriş kısmı olan kuzey cephesinde iki tane son cemaat yeri mevcuttur. Birinci son cemaat yerinin üzeri iki, ikinci son cemaat yerinin üzeri üç küçük kubbeyle örtülüdür. Giriş kısmı üç büyük kemere ayrılıp aydınlık sağlamak için yapılmıştır.
Giriş kısmının sağında kare planlı kaide üzerinde önce konik sonra çok köşeli bir gövdeye sahip tek şerefeli minareye sahiptir. Şebinkarahisar İlçe merkezinde bulunan Fatih Camii, ilçenin en büyük camisidir, geniş bir avlusu mevcuttur ve üstü kurşunla kaplıdır. 2006 Yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğünce restore edilerek üstü bakırla kaplanmış ve temel güçlendirme çalışması yapılmıştır.

ŞEBİNKARAHİSAR – LİCESE KİLİSESİ

Tarihi Licese Kilisesi Şebinkarahisar’ın Asarcık Köyü Licese mahallesinde bulunur. 18. yüzyılın ortalarında 1874 – 1887 tarihleri arasında inşa edildiği tahmin edilmektedir.
Ortodoks Kilisesi olarak kullanılan kilise yapı olarak; iki katlıdır, tek merkez kubbesi vadır, 3 apsisli, haç planlı, tamamen kesme taşlardan yapılmıştır, anıtsal bir ana giriş kapısı vardır, kuzeyinde bir başka çıkış kapısı mevcuttur. Ana kapıdan içeri giriş yapılınca sağ ve sol tarafta bulunan merdivenlerle üst kata çıkılır, girişin sol tarafında dışarıda köşede kiliseye bitişik bir çan kulesi vardır.  İçeriden kiliseyi iki adet paye ile dört adet yuvarlak taş sütun taşımaktadır. Şebinkarahisar Licese Kilisesi nin kuzey ve güney cephelerinde üçer tane, girişin sağ ve sol tarafında birer, apsislerde ise küçük dikdörtgen pencerelere yer verilmiştir.
Çatı oluklu alaturka kiremit ile kaplanmıştır ancak ilerleyen zamanlarda çinko saçla kaplanmıştır, çatının ortasında tek bir kubbe, diğer yerlerde kırma çatı kullanılmıştır. Günümüzde Kilise kaderine terk edilmiş içi ve çatışı harap olmuştur.

ŞEBİNKARAHİSAR – KURŞUNLU CAMİİ

Kurşunlu Camii, Şebinkarahisar İlçesi Taş Mahallesi Kurşunlu Semtinde yer alır. Caminin Harime giriş kapısında ki kemer dilimlerinde bulunan 4 satırdan ibaret inşa kitabesine göre Kurşunlu Camii inşası 5 yıl sürmüş ve 1586  yılında yapımı tamamlanmıştır. Şebinkarahisar Kurşunlu Camii, Şebinkarahisar’ın ileri gelenlerinden Allah Kulu diye bilinen bir Şebinkarahisarlı hayırsever tarafından yaptırılmıştır. Kurşunlu Camii Osmanlı devletinin klasik uslupta karakteristik cami şemasına uygun olarak yapılmıştır, Osmanlı mimari sinin tipik özelliklerini taşımaktadır, üç kubbelidir, bir son cemaat yeri ve tek kubbe ile örtülen haremden meydana gelmektedir.
Küçük boyutlu son cemaat yerinde minare sol tarafa yer almaktadır ve üç kubbe ile örtülmüştür. Kurşunlu Camii mihrap ve minberi ilk yapıldığı  zamanlardaki haliyle günümüze  kadar gelmiştir. 19. Yüzyılda da yapılan tamirle bu günkü görünümünü alan Kurşunlu Camii en son 1986 yılında restore edilerek günümüzde halen kullanılmaktadır.
Günümüze kadar uzanan Şebinkarahisar Kurşunlu Camii Kitabesi ;
Hak yolunda edip mal
Bu camii yaptırdı Hayriyle olup itmam
Denildi ona tarih Allah Kulu pek mebzul
Düşüldü veli makul Oldukça aliyyül mamul
Hayratı ola makul

ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ŞEBİNKARAHİSAR’A GELİŞİ

Alışılmış yurt gezilerine devam eden Atatürk Erzurum’da bir deprem olması dolayısı ile Erzurum’a gitmiş , dönüşte Şebinkarahisarlı halkın daveti üzerine 11 Ekim 1924 Cumartesi günü Erzincan’dan hareket ederek gece oldukça geç vakitlerde Şebinkarahisar’a gelmiştir. Atatürk’ü Vali Abdurrahman Bey ile , Belediye Reisi Rıza Bey, Suşehri’nde karşılamışlar, oradan birlikte şehre girmişlerdir. Atatürk’ün Şebinkarahisar’a Gelişi , top atışlarıyla ve coşkulu bir kalabalık tarafından sevgi gösterileri ile karşılanmış, sokaklar ve kale meşalelerle donatılmıştır. Ertesi gün 12 Ekim 1924 pazar günü Belediye Başkanlığı, Halk Fırkası Başkanlığı, Türk ocağını, Alay Komu tanlığını ve Orta Okulu ziyaret ederek Orta Okul merdivenlerinde birer hatıra fotoğrafı çektirmiştir.
Türk Ocağını ziyaretinde, ocağın imkânsızlığı karşısında kendisinden özür dilenmiş, Atatürk burada yaptığı konuşmada: ” Ben bu şehri çok beğendim. Sevgimin temadisine alem olmak üzere Şark-ı Karahisar adını Şebinkarahisar olarak tashihini teklif ediyorum. Şab’ı başta olmak üzere Fatih Sultan Mehmet Hanların otağ kurduğu bu topraklar içinde daha neler varsa ele alınmak, tarihen olduğu kadar da iktisaden de bu şehri ileri götürmek vazifemiz olmalıdır. Sürekli yangınlar görmüşsünüz, memleketiniz bir harabeye dönmüş fakat esef etmeyin, şu tek gözlü mütevazı ocağınızda derin bir samimiyet, geniş ve anlayışlı bir kültür buldum. Kalkınacaksınız, mes’ut olacaksınız. Türk ocakları dekorlarla ölçülemez. Türk’ün bu şan ocakları sönmez alevlerle ilelebet tütecektir ve bu harabeler bir gün birer mamureler haline gelecektir.” diyerek ocak defterini imzalamış ve deftere şunları yazmıştır: ” Türk Ocağı Türk’ün has ocağı, varlık ve birlik ocağı; Yüksek alevlerle tütsün, muhitine nur saçsın. Yaşasın ve yaşatsın” Cumhur reisi Gazi Mustafa Kemal Şebinkarahisar Vilayetindeki incelemelerini tamamladıktan sonra 12 Ekim 1924 tarihinde akşama doğru milletvekili hemşerimiz Ali Sururi Bey ve heyeti ile birlikte Şebinkarahisar Vilayetinden Ankara’ya hareket etmiştir. Atatürk’ün misafir edildiği ev halen müze olarak hatıralarıyla birlikte yaşatılmaktadır.

EVLİYA ÇELEBİ’NİN SEYAHATNAME’SİN DE ŞEBİNKARAHİSAR

Evliya Çelebi’nin Şebinkarahisar Hakkında Verdiği Bilgiler:

Şebinkarahisar’ın Vasıfları : Şarkıkarahisar buna (Şebinkarahisar) da derler. İki Karahisar vardır. Biri bu Erzurum Toprağındadır ki adına (Karahisar-Şarki) derler. Diğeri Anadolu toprağındadır ki adına (Karahisar Sahip) derler. Karahisar denmesine sebep, Kalesinin taşlarının siyah olmasındandır. İlk hakimi Aykaniye hükümdarlarından Kayama’lardır. Sonra Trabzon’daki Rumların eline geçmiştir. Daha sonra Fatih fethedip, Selim Han devrinde yazılarak başkaca Sancak beyi merkezi olmuştur.Beyinin hası 13.000 akçadır. Livasında 32 Zeamet, 94 Tımar vardır. Paşası askeriyle 2000 kadar askeri olur. Paşasının senede 40 kesesi olur. Nice kereler arpalık olarak 3 tuğla vezirlere ihsan olmuştur. Hatta burası Ahısha veziri Sefer Ağa’ ya verilmekle onun adımı ve silahlısı derviş Ağa buradan ellibin kuruş aldı derler. Yüzelli akçalık şerif kazadır. Kadısına senede Dört bin kuruş has olur. Şeyhülislamı, nakibüleşrafı, ayan ve eşrafı vardır. Sipahi Kethüda-yeri taban Ahmet Ağa’ dır. Yeniçeri Serdarı, Subaşısı, Müftüsü, Kapan Emeri, Kale Ağası, Yüzelli kadar tımarlı kale neferleri vardır. Varoşu : Dokuz mahalle, 1600 toprak örtülü evdir. Ev pencereleri kuzeye bakar, tamamı 42 mihraptır. Cuma namazı kılınır camilerdir. Üç tekkesi, iki hamamı, 4 hanı, yedi çocuk mektebi, çarşıları o kadar süslü değilse de (Taban Ahmet Ağa’ nın) yaptırmış olduğu kagir bedesten yeni dükkânlar vardır. Ortası geniş caddedir. Üzeri örtülü olup iki başında sağlam kapılar vardır. Her gece kapanır, gözcüleri vardır.

Karahisar-ı Şebi : Dağlarında kırmızı şeb olur. Kuyumculara yarar. Diyar Diyar götürürler. Dağlarda dörtlü, beşli, altılı, Süleyman mührü şeklindedir. Kuyumcular bununla Gümüş ağartırlarmış. Cerrahlar’ da (Serkene ) Merhemine korlar. Nahoş yaraya da bu şepten ekerler. Daha nice hassası vardır. Şehrin livası yufka ekmeği ile ayvası meşhurdur. Üç gün kale dibinde Taban Ahmet Ağa’nın mamur sarayında misafir olup çarşıdan, kahveye şeker ve diğer lüzumlu şeyler alınarak hareket edip Mağraval ve Kudret derelerinde biriken bir çayı geçtik. Batı tarafa altı saat giderek (Yakup Ağa) köyü konağına vardık. Müslümanlı, Ermenili, mamur Zeamettir. Buradan yine batıya Kerkük Çayı (Kelkit Çayıdır) kenarınca beş saat giderek Koyulhisar deresiyle boğaz kesen denilen korkunç yerden geçtik. 9 saat giderek (Hacı Murat) Kalesine vardık. I. Dünya savaşı yıllarında bazı mahalli eşkiya teşebbüslerinin yanı sıra şehirdeki Ermeni ve Rumların isyan hareketlerine giriştikleri görülmüştür. 1915 yılında patlak veren Ermeni hadisesinde isyancılar tarafından şehir yakılıp yıkılmış, kale tahrip edilmiştir. Rusların Harşıt çayına kadar ilerlemeleri yüzünden şehirde kıtlık baş göstermiş, halk iç kısımlara göç etmek zorunda kalmıştır.


ŞEBİNKARAHİSAR – DUT PEKMEZİ

Giresun İli Şebinkarahisar İlçesinde yoğun olarak yetişen ve yöreye özgün; Gölayağı, çiğitli ve balaban çeşitleri bulunan beyaz dutlardan, Gölayağı olarak bilinen çeşit sofralık ve çemiç ( dut kurusu ) olarak tüketilmektedir. Çiğitli olarak bilinen çeşit genelde Şebinkarahisar dut pekmezive pestil yapımında kullanılmaktadır.

Ülkemizde Karadut’un yetiştiği nadir yerlerden biride Şebinkarahisardır. Şebinkarahisar’da yetişen Karadutlardan da her derde şifa Şebinkarahisar Kara Dut Pekmezi yapılır. Kara dut pekmezi ile beyaz dut pekmezi yapımında bir fark yoktur. İkiside aynı şekilde yapılmakta sadece kullanılan meyva değişmektedir.

Şebinkarahisar Dut Pekmezinin Yapılışı ; Haziran ve Ağustos ayları arasında temiz örtülere ırgalanan dutlar, yaprak ve harici maddeler ayıklandıktan sonra örtülerden toplanan dutlar büyük dut kazanlarına aktarılır, kazanda bulunan dutlar ezilerek hazırlanan ocaklarda isi az olan ardıç ve meşe gibi odunların ateşinde kaynamaya bırakılır, kaynayan dutlarlar saplılarla taştan oyulmuş çağların üzerine konulan süzme sepetlerine aktarılır üzerine ağırlık koyarak süzme işlemi yapılıp dut posası ve şırası ayrılır. Süzülen şireler şira kazanlarına aktarılıp tekrar kaynamaya bırakılır, pekmez kaynatılırken şıra bir seferde kaynatılır, şıra kaynatıldığında kaptaki eksilme yeni şıra ile doldurulmaz, kaynama esnasında temiz bir bezle pekmeze is bulaşmaması için kazanın kenarları sık sık silinir. Dut şırası kaynatıldıktan sonra bacalara düzülen topraktan yapılmış pekmez canaklarına azara azar bölüştürülüp üzerleri ince tüllerle kapatılıp ( içerisine dışarıdan herhangi bir yabancı maddenin düşmemesi için ) güneşe bırakılarak koyulaşması ve kıvam alması beklenir, Şebinkarahisar dut pekmezine koyu rengini, kıvamını ve yüksek besin değeri veren işlem tamamen doğal ortamda güneşte bekletilmesidir. ( Diğer yörelerde şıra sürekli kaynatılarak pekmez elde edilir buda pekmezin besin değerini düşürmekte ve daha kısa sürede pekmez elde etmeye olanak vermektedir. ) Güneşe bırakılan şireler ortalama olarak hava koşullarına bağlı olmakla birlikte 10 – 15 gün içerisinde rengi koyulaşarak ve kıvam alarak pekmeze dönüşür. Pekmez çanaklarından süzülerek saklama kaplarına aktarılan pekmezler soğuduktan sonra servise hazır hale gelir veya ağızları kapatılarak saklanır.

Şebinkarahisar Dut Pekmezinin Faydaları ; Anemik hastalarca besin olarak alınması çok yararlıdır. Özellikle mide hastalıkları, ülsere iyi gelir. Astım ve bronşit hastalıklarında, soğuğa karşı vücut direncinin arttırılmasında kullanılır. Sporcular için enerji deposudur. Bebeklerin ve çocukların zeka ve bedensel gelişimine yardımcı olur. Yüksek şeker içeriği nedeniyle iyi bir karbonhidrat ve enerji kaynağıdır. Ayrıca, mineralleri yoğun olarak içermektedir. Özellikle günlük kalsiyum, demir, potasyum ve magnezyum gereksiniminin büyük bir kısmını karşılamaktadır. Mineral miktarının fazla ve emilim oranlarının yüksek olması nedeniyle hamile ve emziklilerin, veremli hastaların, iyileşme dönemindeki kişilerin beslenmesinde yer alması önerilmektedir. Çok iyi kaynak olduğu besin öğelerinden biri de kromdur. Dokuların krom içeriği hamilelikte, malnütrisyonda ve yaşla büyük ölçüde azalmaktadır. Krom, glikoz toleransa faktörünün yapısında bulunur ve insülin kullanımı ile glikoz metabolizmasını etkiler. Rafinasyon işlemi sonucunda gıdalardaki krom miktarının büyük ölçüde azaldığı göz önüne alınırsa pekmezdeki kromun önemi daha da belirginleşmektedir. Araştırmalar pekmezin thiamin, riboflavin ve demir açısından baldan daha zengin olduğunu ortaya koymaktadır.

Şebinkarahisar Dut Pekmezinin Tüketimi ; Pekmez, sade olarak ve tahin ile karıştırılarak sofrada gıda olarak tüketilebilir. Şebinkarahisar yöresinde tuzsuz çökelekin üzerine pekmez dökülerek  “çökelik ballaması”  adı verilen bir karışımlada tüketilmektedir. Pekmez en sık rastlanan karsambaç şurubudur. Şifa amaçlı kullanılırken ilaç gibi kaşıkla da içilmektedir.

Şebin Haberleri bulabileceğiniz Şebin Havadis sitesinden, Şebinkarahisar ile ilgili haber, taziye, duyuru ve olayları güncel olarak takip etmek için tıklayınız…